Öğrenciler olarak hepimiz belli süreçlerden geçtik. İlk önce anaokuluna gidip toplum içinde birer birey olmayı öğrendik. Sonrasında, ilk okul ve orta okula giderek genel bilgileri teorik olarak aldık. Daha sonrasında liseye giderek üniversitede okumak istediğimiz bölüme göre dersler seçtik ve üniversite sınavına hazırlandık. Üniversiteye geçtikten sonra bizi doğup büyüdüğümüz şehre bağlayan unsurlar teker teker azaldı. İlk terk edişimiz İstanbul için oldu. İstanbul’a geldikten sonra da daha fazlasını isteyip yurt dışına nasıl giderim hayalleri kurmaya başladık. Hepimizin farklı planları vardı aslında kafasında, farklı hayalleri. Bir sürü yol çizdik ve en sonunda iki seçeneğe kadar indirdik.
İşte sona kalan iki popüler seçenek; ‘’Work and Travel mı yoksa Dil Okulu mu?’’
Öğrenciler olarak artık sadece turist olmanın bize bir şeyler katmadığına sonunda karar verdik. Gittiğimiz yerlerin bize bir şeyler katmasını istiyor ve bekliyoruz. Bu bağlamda, birlikte artı-eksi listesi yapmaya başlayalım.
Work and Travel demek, Amerika demek. Amerika ise başlı başına hepimizin rüyası. ‘’Dream of Californication’’ diye boşuna dememişler. Peki, Amerika’ya nasıl ve neden gidiyoruz? Öncelikle bir seyahat acentesiyle anlaşıyoruz. Aslında acenteyi araya sokmadan ve fazladan para harcamadan da halledilebilir fakat biz Türkler güvenceyi severiz daha doğrusu bir problem olduğunda suçlayacak ve bizim yerimize düzeltecek birilerini. Acenteye gittik ve birlikte bir iş seçtik. Fakat acenteye yüklü bir miktar ücret ödeyeceğimiz için seçeceğimiz işlerin de saatlik ücretine bir hayli önem veriyoruz. Bu da demek oluyor ki çalışacağımız işte fiziki güç harcayacağız. Yani, İngilizcemize o kadar da katkı sağlamayacak. Mesela can kurtaran olduğunuzu varsayalım; saatlik ücreti çok iyi fakat iletişim kurup da dilini geliştirebileceğin pek de bir alternatifin yok. Ekstra olarak da uzaktan işi seçtiğimiz için ‘’Hayaller-Gerçekler’’ durumu söz konusu olabilir. Genelde işler öyle çok anlatıldığı gibi de olmuyor. Asıl önemli olan ise, çalıştığımız yerdeki iş arkadaşlarımızın da ana dillerinin İngilizce olmamasından kaynaklanan problemler. Bu problemler kalacak yerimizin kötü olmasıyla da harmanlanıyor ve büyüyor. Güzel yanları yok mu, tabii ki var. Aynı anda iki işte çalışıp, Amerika menşeili teknoloji ürünleri uygun fiyata aldıktan sonra 2 hafta Amerika turu yapmak. Tamam, 2 ay boyunca çok fazla çalışıp bitap düşüyoruz ama sonundaki turistçilik her şeye bedel. Her şeyi geçtim minimum üç ay farklı bir yerde uyanıyoruz. Artı taraf öne geçti bile.
Dil okulu demek, temiz eğitim demek. Aynı amaç uğruna insanların bir araya geldiği ve temeli öğrenme olan kurum. Genelinde yurtta kalma imkânı vardır ve öğrenciler eğitimine yurtta birbiriyle iletişime geçerek devam eder. Work and Travel’a göre daha pahalı gözükse de aslında yorulmadan ve acenteye para ödemek yerine direkt okula, öğretmenlere ücret ödendiği için kafa kafaya denebilir. Hem de dil okulunda okurken aynı zamanda part time çalışma imkanımızda var. Öğrenci olduğumuz için saatlik ücret bakımından daha karda olacağımız için mantıklı olabilir. Dil okullarında hafta sonu tatilleri olduğu için minik turlarla part-time işte kazandığımız parayı değerlendirebiliriz. Olumsuz yanları var mı, elbette var. Muhtemelen Work and Travel’ın 3 ayı buradaki 1 aya tekabül edecek ve asla tatmin olmayacağız. Biliyorsunuz yurt dışında geçirdiğimiz süre de bizim için çok önemli bir kıstas. Elimize Türkiye’ye dönerken ekstra para geçmeyecek. Tabii baktığımızda bu detay önemsiz fakat aklımızda diğer seçenek olan Work and Travel olunca önemli bir detay haline geliyor. Bizi haftanın beş günü okul hayatında olduğu gibi bağlayıcı dersler olacak. Genellikle yaz aylarında gidilen dil okullarının rutini bizi biraz boğabilir.
Biz o öyle, şu böyle dedikte daha fazla soru işaretleri canlandı kafanızda biliyoruz. Derin bir nefes alıp ben ne yapmak istiyorum deyin ve kararınızı verin. Bu iki seçenek arasında pek de pişman olunacak bir durum yok ortada açıkçası. Umarım herkes bu tür ikilemlerde kalır hayatı boyunca :)
